Öfke Kontrolü Nasıl Başarılır

Öfke Kontrolü Nasıl Başarılır

Unutmayın! Mutluluk yada mutsuzluk, iyilik yada kötülüğünüz sizin başkalarına karşı olan bakışınız ve davranışlarınızın size geri yansımasıdır.

Hoş hayaller, umutlar ve güzel duygularla bir araya gelen ve “evlilik” adı verilen bu tatlı birlikteliğin, genç kız ve delikanlı arasındaki beklenmedik gelişmelerle “boş hayaller”e dönüşmesine, başlangıçta genellikle ufak tefek tartışmalar ve önemsiz şeyler sebep olur.

Basit şeylerin büyük problemler, sonra da ayrılıklar ortaya çıkarmasında çoğu zaman tecrübesizlik, bilgisizlik ve yanlış yönlendirmeler etkilidir.

Sonucunun nereye varacağı kestirilemeyecek tartışmalara girmeden önce aşağıdaki hususları iyi bilmek gerekir.

Bir zamanlar en güzel kelimeleri bulup söylemek için gayret gösteren kişilerin, tanıştıkları günü bile hatırlamak istemeyecek bir çizgiye gelmesi önlenemez mi? Elbette önlenebilir. Ama bunun için bazı şeyleri baştan bilmek ve ona göre davranmak gerek.

1. Unutmayın! Mutluluk, mutlu etmesini bilenlerin hakkıdır.

Mutluluk, yalnızca mutlu etmeyi bilenlerin hakkıdır.

Bilmelisiniz ki, olumlu davranışlar da, olumsuz davranışlar da bir kısır döngü oluşturur. Bağırıp çağırır üzerseniz siz de üzülürsünüz. Onu üzdüğünüz oranda mutsuzluk size de yansır. Halbuki; mutlu eder, taktir eder, severseniz, sevilir takdir edilir, mutlu olursunuz; mutlu olunca da daha çok mutlu edersiniz. Bunun için ilk adımı karşı taraftan beklemeniz gerekmez; siz başlatın mutluluğun döngüsünü, mutsuzluğun kısır döngüsü yerine!

Unutmayın! Mutluluk yada mutsuzluk, iyilik yada kötülüğünüz sizin başkalarına karşı olan bakışınız ve davranışlarınızın size geri yansımasıdır.

Onun size karşı iyi olması, çoğu zaman sizin ona karşı olan düşünce ve tavırlarınıza bağlıdır. Siz ona karşı iyi düşüncelerle dolu olun ki, o da size karşı öyle olsun.

2. Karşınızdakini değiştirmek istiyorsanız, önce siz değişmelisiniz.

Evlilikte iki ayrı dünya bir araya gelmiştir. Bu dünyalar bütün yönleri ile uyuşma ve çakışma halinde olmayabilir.

Onun, farklı olmasını istediğinizde, o da sizin için aynı şeyi düşünüyordur. Siz karşınızdakini değiştirmeye hazırlanıyorsanız, o da sizi değiştirmeye hazırlanıyor demektir. Siz değişmeye hazır değilseniz, o da değildir. Siz değişin, göreceksiniz ki, o da değişmeye hazır hale gelecektir.

Aceleye mahal yok. Ona yaklaşmak yönünde kendinizi biraz değiştirmeyle işe başlamalısınız.

James Allen; “Herkes karşısındakini değiştirmeye çalışıyor. Kimse değişmeye hazır değil” diyor. Dolayısı ile kimse de değişmiyor. "İnsanlar görecektir ki, eşyalar ve başka insanlara karşı düşüncelerini değiştirdikçe, eşyalar ve başka insanlar da kendisine karşı hallerini değiştirirler."(13)

3. Hedefiniz üstünlük kurmak olmamalı.

Evlilik, eşlerin birbirine üstünlük kurma savaşı olmamalı. Üstün olmak zorunda değilsiniz. Bunun için; “sorgulamak, yargılamak ve dayatmak” durumunda olmamalısınız.

Siz birbirinizin rakibi değil, tamamlayıcısısınız. Bir organizmanın, bir makinenin iki parçası gibi.. biri diğerini alt etmeye çalışırsa ikisi birden tahrip olur. Yağsız kalmış motorun parçaları gibi birbirinizi aşındırmayın.

Kendinizi yükseltmek için yapmanız gereken şey, onu alçaltmak değil, tam aksi önce onu yükseltmeye çalışmaktır. O yukarı doğru çıktıkça siz de onunla yükselirsiniz.

Aksi halde, o size rağmen yükselirse; sizden kopar, uzaklaşır. Ve siz o zaman; “Ona bir türlü ulaşamıyorum” diye şikayet eder durursunuz.

4. Eleştiri yapmadan önce empati yapın.

Birbirinizi anlamakta zorluk çektiğiniz zamanlar olacaktır, ancak böylesi durumlarda yapmanız gereken şey, anlaşılmayı beklemek yerine, öncelikle karşınızdakini anlamaya çalışmak olmalıdır. Buna bizim lisanımızda adı ‘empati’ denir. Birinin duygu, düşünce ve davranışlarını anlamak için kendini onun yerine koyarak düşünmek.. böylece onun, neden öyle düşündüğünü yada davrandığını kolayca anlama imkanı bulursunuz. Bu, aynı zamanda size, onun sizi nasıl algıladığının da ipuçlarını verecektir.

Çünkü, ne söylediğiniz değil, nasıl anlaşıldığınız önemlidir.

"Empati duygusu zayıf olanlar, kırıcı bir şekilde karşıdakini yerin dibine geçirerek kınamaya en yatkın olanlardır. Bu tür eleştiri, düzelme yolunu açacağı yerde; içerleme, kırgınlık, savunmacılık veya araya mesafe koyma şeklini alan bir duygusal geri tepme yaratır.”(14) Ki, bu, sizin arzu ettiğiniz değildir.

5. Rekabet değil, işbirliği ortamı oluşturun.

“Aile içinde dostça bir sıcaklığın ve yakınlığın doğmasına imkan verecek yaklaşımlar arasında, duyguların doğal olarak ifade edildiği karşılıklı bir ilişki zemini oluşturmak, aile bireyleri arasında karşılıklı güven ve işbirliği sağlayacak eşit ilişki şartlarını yaratmak ve bir konu ile ilgili çeşitli çözüm yolları olabileceğini kabul edip, kesin ve mutlak bir tavır içine girmemek sayılabilir.

Aynı biçimde, aile içi ilişkilerin gerginleştiği ve sık sık çatışmaların ortaya çıktığı durumlarda, aile bireylerinin günlük problemlere, geçmiş olayların bilançosunun verdiği birikimle yaklaşmamaları gerekir. Bunun yerine, doğrudan o sıradaki probleme yönelmeye gayret göstermeleri, aile içi çatışmaları yatıştırıcı çok önemli bir yaklaşım şeklidir.”(15)

Dolayısı ile birikmiş negatif duygularınızdan sıyrılarak mantıklı düşünmeye çalışın ve sorun;

Mesele nedir?

Sebebi nedir?

Halletmek mümkünse çareleri nelerdir?

Sizin teklifiniz nedir?

Birlikte sırasıyla bu sorulara cevap bulmaya çalışın.

6. Susup dinlemek, bazen konuşmaktan çok daha etkilidir.

Önce susun ve dinleyin! Bilin ki, o kadar acele ettiğiniz ve karşınızdakinin sözünü ağzına tıkayarak yapmaya çalıştığınız açıklamalar, çoğu zaman onu dikkatlice dinlemenizden daha etkili olmayacaktır.

Ancak, dinliyor gibi görünüp kafanızın içinde savunma hazırlama gayreti içinde olmayın, gerçekten anlamak için dikkatlice dinleyin.

İkiniz de konuşursanız veya dinliyor gibi görünerek kafanızın içinden itirazlarınızı sıralamaya ve onun yanlışları bulmaya çalışırsanız bunda ikiniz için bir yarar yoktur.

Dinleyin ve hatta sustuğunda, söylediklerini daha da açmak için anlattıkları ile ilgili sorular sorun, biraz daha konuşsun. Belki, istediği sadece konuşmak ve sizin kendisini dinlediğinizi görmektir.

O, size sorsun; “Bir şey söylemeyecek misin?” diye. “Ne diyebilirim ki! Söylediklerinin çoğuna hak vermemek elde değil.” Ya da söze, “Böyle düşündüğünü bilmiyordum, nasıl yapabiliriz, birlikte çözümün bulmaya çalışalım!” diye başlayabilirsiniz.

7. Kendinizi ona karşı ispat gayreti içinde olmayın.

İnisiyatif elde etmek ve üstünlük kurmak amacı ile bazı kimseler, uzlaştıkları konulardan çok, farklılıkları ve zıtlıkları öne sürmeye ve kabul ettirmeye çalışırlar. Bu ise, kişilikleri gelişmemiş kimselerin göstereceği tavırdır. Olgun ve kendi kendisi ile barışık biri böyle bir yola girmez.

Bezen de insanlar bir işten ürkerler, olmasını istemezler, zahmetinden kaçarlar, ama bunu itiraf edemez, bahaneler öne sürer, teferruatlara sığınırlar. Siz ne’den kaçıyorsunuz!

Açık sözlü olun, duygularınızı açıkça ifade edin, karşınızdakinden yardım istemekten çekinmeyin.

Peşin fikirli olmanın yararı yok; konuşmalarınız kararınızı bildirmek ve emir vermek için değil, neyi nasıl yapabileceğinizi birlikte kararlaştırmak için olsun.

8. Önce siz özür dileyin.

Özellikle de yanlış anlaşıldığınızı düşünüyorsanız, özür dileyen siz olmalısınız. Çünkü, “Yanlış anlaşılması mümkün olan her şey mutlaka yanlış anlaşılır” sözü üzerinde düşünürseniz, yanlış anlaşılmaya meydan verenin biraz da siz olduğunuzu görürüsünüz.

Özür dilemek küçük düşmek değil; aksine, özür dileyebilmek olgunluğun ifadesidir.

9. İnatlaşmayın, ısrar etmeyin.

Asla inatlaşmayın, kaybeden siz olursunuz!

“Gör ben sana neler edeceğim. Doğduğuna pişman olacak, sürüneceksin. Kimsenin yüzüne bakamayacaksın” gibi sözler size asla yarar sağlamaz, kazanamazsınız.

Resulullah(sav); "Kadınlara en hayırlı şey, erkeklerle iddialaşmamalarıdır" buyuruyor. (16)

10. Tenkite tahammül zeka belirtisidir.

Tenkit ediliyorsanız tahammül gösterin. Bu size sıkıntı vermesin. Çünkü; tahammülsüzlük zeka eksikliğine işarettir. Aptal ve küçük insanlar en ufak tenkide bile tahammül edemez, çıldırırlar. Eleştiriler karşısında göstereceğiniz tahammülün derecesi zekanızın seviyesini gösterecektir.

11. Verdiğiniz kadar alırsınız; önce öğretin.

Pazardan aldığınız zerzevatı hiçbir işlemden geçirmeden tabağa koyup yiyemezsiniz.

Muhatabınız bazı şeyleri bilmeyebilir; öğretmeli ya da öğrenmesine iman ve fırsat tanımalısınız. Önce onu bazı işlemlerden geçirin. Büyük ihtimalle ortaya lezzetli bir şeyler çıkacaktır. Bunun için birazcık sabır ve gayret!

12. Muhatabınız üzerinde etkili olmak istiyorsanız kesin konuşmaktan sakının.

Keskin ve katı kelimelerle konuşmanın etkili olacağı sanılır; oysa gerçek bunun tam tersidir.

Şu hususlar, konuşmalarınızdaki etkinliği azaltır, unutmayın!

O konuşurken konuşmak,

Kesinlik ve katı kelimeler kullanmak,

Yüksek sesle konuşmak,

Öfke ve kızgınlık içinde olmak.

Karşınızdakinin üzerinde etkili olmak istiyorsanız;

“Kesinlikle inanıyorum ki”,

“Biliyorum ki”,

“Muhakkak ki”,

“Asla tereddüdüm yok ki..”

“Hiçbir şekilde kabul etmiyorum ki..!”

yerine;

“İhtimal ki”,

“Bana öyle geliyor ki”,

“Taktir edersiniz ki”,

“Öyle anlıyorum ki”,

“Düşünüyorum ki..” diye başlayın.

Bu, söylediklerinizin daha etkili ve inandırıcı olmasını, karşınızdaki kişinin size daha kolay katılmasını sağlayabilir.

13. Fazla söze ne hacet!

Çok konuşmak çoğu zaman söylenenlerin anlaşılmasını önler. Çok söz, çok şey anlatmak için gerekli değildir.

Mevlana’nın şu sözlerini unutmayınız;

"Söz söze muhtaç olan kişiye söylenir."

"Söz söylemeden de anlayan kişiye söz söylemenin ne lüzumu var."

"Gökler ve yerler anlayan kişiye hep sözdür."(17)

14. Mutlaka eleştirecekseniz, önce hatalardan başlamak yerine, onun taktir ettiğiniz yönlerini dile getirerek söze girin.

İnsanların davranışları üzerinde, akıl ve mantıktan çok, duyguları etkilidir. Evlilik ise başlı başına duygular üzerine kuruludur. Bunun için bilmelisiniz ki, ulu orta eleştirileriniz telafisi zor yıkımlar meydana getirebilir.

Beğenmediğiniz konuları eleştirirken farklı bir yol takip etmelisiniz. Önce taktir ettiğiniz yönlerinden başlayın, karşınızdaki memnun olsun. Size asla yaranamadığı gibi bir kanaate kapılarak, kırgın ve kızgın hale gelmesin.

"Eleştiriler, gereği yapılabilecek şikayetler olarak değil de, kişisel saldırılar şeklinde dile getirilirse ve biraz nefret, iğneleme ve aşağılamayla karışık, önyargılı suçlamalar şeklinde yapılırsa, bu kendini savunmaya, sorumluluktan kaçmaya ve nihayet araya duvarlar örmeye, ya da mağduriyet hissinden kaynaklanan hınçlı bir pasif direnişe yol açar ki, duygusal zeka açısından, bu tarz eleştiriler, hedef alınan kişilerin motivasyonu, enerjisi ve özgüveni üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir."(18)

İlle de tenkit edecekseniz, buna hatalardan söz ederek başlamamalısınız. Önce beğendiğiniz taktir ettiğiniz yönlerini söyleyin, kendisine minnet duygularınızı ve şükranlarınızı sunun. Bu tavrınız onda, sizin için daha fazla şey yapabilme duygusu uyandıracaktır. O zaman isteklerinizi ve eleştirilerinizi uygun dozlarda araya sıkıştırabilirsiniz.

15. İltifat edin, iltifat bulun.

İltifat, kadına karşı en ucuz, ama en etkili silahtır.

Onun için tatlı bir sözden daha “tatlı”sı yoktur. Çoğu kimsenin, özellikle evli erkeklerin hanımlarına karşı en cimri oldukları konu budur.

Muhatabınız üzerindeki etkinizi artırmak istiyorsanız methetme, taktir etme silahınızı kullanın. Taktir ve iltifat, soğuk duyguların panzehiridir. İltifatlarınız ve tatlı sözleriniz onda sadece size karşı oluşmuş ya da oluşabilecek negatif duyguların önüne geçmekle kalmaz, sizin içinizde de mutluluk ve güzel duygular oluşturur.

Büyük maddi fedakarlıklarla elde edemeyeceğinizi, bu yolla kazanmanız mümkün olacaktır. İltifatlarınız onda da, size iltifat etme hissi oluşturur. Ondan gördüklerinizin çoğu, sizin ona gösterdiğiniz davranışların size geri yansıması olacağını unutmayın.

16. Mükemmellik peşinde koşmayın.

Bulunduğunuz anı yaşayın. “Şimdi”nin tadını çıkarabilmek bir mutluluk kuralıdır. “Hayatı mutlu yaşama sanatı” bunu gerektirir.

Bilin ki, herkes yetenekleri ölçüsünde gelişir; fazlasını beklemek boşunadır.

“İnsanın boş olanına, kabın dolusuna bir şey ilave edemezsiniz.” Boşa uğraşıp kendinizi yormayın. O, bu haliyle size yeter mi, yetmez mi, ona karar verin. Mevcutla yetinmeye çalışın, rahat edin. Gelişirse de ne ala!

“Toptan kabul yada toptan reddetme” tavrı, olgun bir insanın davranışı olamaz. Hıristiyan Prof.Dr. Reinhold Niebuhr ne kadar güzel söylemiş;

"Allah bana, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edecek inancı, değiştirebileceğim şeyleri değiştirecek cesareti, aradaki farkı bilecek aklı ihsan eylesin."(19)

Ve şu söze kulak verin; “Hayat yolculuğuna hazırlanırken ilk temin edilecek malzeme, yeter miktarda kadere rızadır."(20)

17. Ortodoks değilseniz cenneti bu dünyada aramayın.

Ortodokslar cennetin bu dünyada olduğunu düşünür ve ona göre yaşarlar.

Siz cenneti bu dünyada aramayın, aşırı beklentilere kapılmayın. Sonra her şey mükemmel olmadı diye hayal kırıklığına uğrarsınız.

18. Tartışan kadın kaybetmeye mahkumdur.

Bayanların eşleri ile tartışmaları genellikle sonuçsuzdur. Bilin ki, yedikçe acıktıran şey, eşinin başının etini yemektir. Bu sizi asla doyurmaz!

Tartışmalar sonunda, sevginiz de kalmaz, sevgisi de..!

19. Ona dünyayı zindan ederseniz, siz de zindan bekçisi olursunuz.

Dünyasını zindan etmek istediğiniz kişi, en yakınınızdaki kişi yani eşiniz ise, siz de, en azından zindan bekçisi olmak zorunda kalacaksınız demektir. Çünkü, aynı ortamda yaşıyorsunuz.

Bu, temenni edeceğiniz bir durum olmasa gerektir.

Etrafınızı, etrafınızdakileri aydınlatmaya çalışmalısınız ki, siz de aydınlıkta olasınız.

20. Eşinizi asla aşağılamayın.

Onu aşağılamak; anlamaz, bilmez olduğunu söylemek yada ima etmek, zekasına hakarettir, aptal yerine koymaktır.

İnsan, zekasına hakaret edilmesine katlanamaz. Kadınlar bunu açıkça belli etmeseler de çok kırılırlar; sonra tamir edemezsiniz.

Aşağılamayı ve eleştirilerinizi başkalarının yanında yapmamaya azami dikkat göstermelisiniz.

Aşağılayarak küçük düşürme, insan ilişkilerinde en sık yapılan en büyük hatadır. Bazı liderler bunu, harcamak istedikleri yakın adamları için yaparlar. Siz, kimi gözden düşürmeye çalışıyorsunuz ki!

21. Ne için soruyorsunuz?

Bir soru sorduğunuzda ya da size bir soru sorulduğunda, ilk akla gelen şey, ne için sorulduğudur.

Kişi soruyu:

Öğrenmek için,

Akıl vermek için,

Tartışmak için, Cahilliğini ona ispat etmek için sorar.

Karşınızdaki, sizin sorularınıza cevap vermiyorsa, hemen sinirlenmeyin. Sorunuzu ne için sorduğunuz konusunda onun gönlü yeterince rahat olmayabilir.

Problem çıkmasını istemiyorsanız, iyi niyetle ve gerçekten öğrenmek istediğiniz için soru sorduğunuza inandıran bir tavır sergilemelisiniz.

22. “Hayır!” dediyse üzerine gitmeyin.

O, bir kere “hayır” dediyse, bilmelisiniz ki, bu “hayır” sözü sadece bir tek kelimeden ibaret değildir.

“Hayır”ın arkasında, hayır diyenin vücudunda size karşı bir dizi sinirsel, fizyolojik ve hormonal reaksiyonlar arka arkaya gelişmeye başlamıştır. Üstelenirse, bu sözün arkasından savunma ve hatta saldırılar gelebilir.

En iyisi siz, daha uygun bir zeminde, “hayır” demeyeceği bir zamana kadar isteklerinizi unutmuş gibi görünün. Nasıl olsa başaramayacaksınız. Şimdilik konuyu kapatın ki, karşılaşacağınız tavırlarla, istediğinize de, isteyeceğinize de pişman olmayasınız. Üstelik, daha sonra konuyu gündeme getirmenin yollarını da tümden kapamamış olursunuz.

23. Güler yüzlü düşünün, çünkü; nasıl düşünüyorsanız öylesiniz.

Güzel duygular güzel düşünceleri, güzel düşünceler güzel tavırları oluşturur ve sonunda siz, kendinizi mutlu hissedersiniz.

Güzel duygular güzel düşünceleri, güzel düşünceler güzel tavırları oluşturur ve sonunda siz, kendinizi mutlu hissedersiniz.

Emerson; "Bir adam bütün gün ne düşünüyorsa, o adam odur. Mesut düşünerek mesut, sefil düşünerek sefil olursunuz.”(21)

Abraham Lincoln ise; "İnsanların çoğu aşağı yukarı kendi karar verdikleri kadar mesutturlar" diyor. (22)

Kin, nefret, haset, kibir gibi olumsuz duygularla, bunların oluşturduğu olumsuz düşünceler ruhun veremi, urları, çıbanlarıdır. Olaylar değil, ama onlar hakkındaki fikirler elinizdedir. Belki problemi ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir, ancak bakış açınızı değiştirmeyi başarmanız da size yetebilir.

24. Bütün ömrünüz, içinde bulunduğunuz andan ibarettir; tadını çıkarın!

Ömür yıllar ile, yıllar aylarla, aylar günlerle yaşanır. Tüm ömrünüz, içinde yaşadığınız günden ibarettir. Gün ise yaşadığınız saatlerden, saatler saniyelerden ibaret. Nefes aldığınız saniyeler, içinde bulunduğunuz “an”; işte bütün ömrünüz!

Şu an, yani nefes alıp verdiğiniz şu an, ne hal üzere iseniz, siz o’sunuz. Öyleyse, her nefeste güzel duygular ve düşünceleüs edin ki, düşüncelerinizdeki güzellikler yüzünüze vursun; yüzünüz de, kalbiniz de güzelleşsin.

26. Bazı tartışmaları kazanmak en büyük kayıptır.

Aile içi tartışmaların kazanan tarafı yoktur. Burada esasen, tartışmayı kazandığınızda kaybetmiş olacağınızı düşünür.

Belki tartışarak onu alt etmiş olursunuz; ama o yenilince kendisini sizin karşınızda nasıl hissediyordur dersiniz? Onu kırmış, posasını çıkarmışsanız, sizin karşınızda bir hiç olduğunu ispat etmiş oldunuz demektir. Sizin için çok kıymetli bir varlığı değersiz hale getirdiniz. Size ait olan kıymetli şey, sayenizde kıymetini kaybetti. Elinize ne geçti.

Tartışmayı kazanmakla, elinizdeki değerli şeyin değersizliğini göstermiş ve asıl kaybeden siz olmuş oldunuz!

27. Korktuğunuz şeyden değil, “korkmak”tan korkun.

Bazı şeyler karşısında telaşa ya da paniğe kapılmayın. Bilin ki, size asıl zarar verecek olan, olmasından korktuğunuz şey değil, korku ve panik duygusunun bizzat kendisidir.

Dolayısı ile mücadele edeceğiniz ve yenmek zorunda olduğunuz şey, içinizde oluşacak "üzüntü" ya da "korku" duygunuzdur. Korktuğunuz şey, korkunuz kadar kötü ve tehlikeli olmayabilir. Çünkü, korktuğunuz şeyden çok, “korku duygunuz” size kalp krizi geçirtebilir.

28. Sevginin gücünden istifade edin.

İnsanı yola getirecek en etkili güç sevgidir. Esasen, birbiriniz üzerindeki hakkınız da temelde bu sevgiden kaynaklanır. Bir hadisi şerif; “Sevdiğinizi, sevdiğinize söyleyin" derken, bir başka hadis; “Sevenin, sevdiği üzerinde hakkı vardır” diyor.

“Sevgi, takdir ve teşekkür”, insanları motive etmenin en tılsımlı formüldür.

İnsan üzerinde kalıcı hakimiyet, korku ve tehdit gibi ürkütücü, soğuk duygu ve davranışlarla değil, sevgiyle kurulur. Sevgi ise dile getirilmeye muhtaçtır. Sevdiğinizi sevdiğinize söylemekten çekinmeyin.

29. Kadının; “İsterim de, isterim!”, erkeğin; “Emrediyorum!” havasında olması herşeyi bitirir.

Karşınızdakini çileden çıkarmak istemiyorsanız, söylediklerinizdeki üsluba dikkat edin. Çünkü, bazen istediklerinizden çok, isteyiş tarzınız reaksiyon doğurabilir.

İnatçı ve ısrarcı tavırlarınızla mutluluğunuzun önünde bizzat kendiniz engel oluşturmayın.

30. Unutmayın; “İnsan her yaşta çocuktur, değişen oyuncaklarıdır.”

Eşinizin her davranışını ve her söylediğini ciddiye almanız gerekmez. Her insanın bir çocuk yanı vardır.

Fransızların dediği gibi, “İnsan her yaşta çocuktur, değişen oyuncaklarıdır.” Bırakın, o da biraz çocukluğunu yaşasın.

31. Tartışmayı erteleyin.

Üzerinde tartışılan pek çok şey, tartışıldıkları zamanda ve o yerde önemlidir. Eğer siz, sizi tartışmaya doğru götürecek konuyu, bulunduğunuz mekanda ve o anda konuşmaktan vazgeçerseniz, üzerinden biraz zaman geçtikten sonra ve bir başka yerde daha rahat konuşabilirsiniz. Hatta belki konuşmaya gerek bile duymazsınız.

Tartışmayı erteleyerek kendinize biraz zaman ve şans tanıyın.

32. Belki hastadır, tartışmak yerine psikiyatrik yardım almanın yolunu arayın.

Karşınızdakinin her sözünü ve davranışını ahlaki yargılarla veya huysuzlukla yorumlamayın.

Sürekli bağırıp çağırıyor, hiç memnun olmuyor, aşağılıyor, şiddete başvuruyor, dengesiz davranışlar sergiliyorsa, belki de profesyonel yardım almayı gerektirecek derecede psikolojik problemleri vardır. Karşılık vermeyin, sabredin ve hekime başvurun. Çünkü, eğer hasta ise mantıklı da olsa söylediğiniz ve yaptığınız hiçbir şeyin faydası olmaz. Sadece siz yorulur, bıkar, yıpranırsınız. İşi ehline bırakın!

Bana; “SENİ SEVİYORUM!” dedi!

TV’de bir yabanı film, casusluk filmi, adını unuttum, ama “Sevginin Gücü” dense yeriydi. Olay, Amerikan ve Rus ajanlar arasında geçiyor. Bir taraftan öbür tarafa sürekli bilgi sızdıran biri var. Film, bu kişiyi bulma üzerine kurulmuş. Uzun uğraşılardan sonra, bütün şüpheler birkaç kişi üzerinde yoğunlaşıyor. Ajanlar arsında bir de bayan var. Ancak, karşı tarafa bilgi sızdıracak kişi olarak en son akla gelecek kişi o!

Diğer şüpheliler yakın takibe alınıp da, hepsi tamamen temize çıkınca, sıra ister istemez kıza geliyor. Sonunda devlet ve teşkilat sırlarını karşı tarafa sızdıranın o olduğu kesinleşince de herkes şaşkınlık içinde kalır.

Teşkilatın şefi genç bayanı karşısına alarak, kendisini en çok güvenilir elemanlardan biri olarak görmelerine rağmen, neden karşı teşkilatın adamına bilgi sızdırdığını sorduğunda, kızın cevabı şu olur; “Ama o bana; ‘Seni seviyorum’ dedi!”

İşte sevginin gücü! Bazen sadece, “seni seviyorum!” demek bile yetiyor.

EŞİNİZİ KENDİNİZDEN UZAKLAŞTIRMAK İSTER MİSİNİZ?

Siz eşinizi kendinizen uzaklaştırmak istiyorsanız o zaman başka!

Eşinize karşı davranışlarınızı gözden geçirin ve kendinize sorun; “Ben böyle yapmakla, onu kendimden uzaklaştırmak mı istiyorum?” diye.

Eğer niyetiniz onu bezdirmek ve kendinizden uzaklaştırmaksa, siz yukarıda anlatılanlara kulak asmayın ve de tam tersini yapın. O zaman, onu da, kendinizi de perişan edecek sonuca hızla ulaşırsınız.

Bunun için, eşinize karşı ısrarla şu tavırları takının;

Yaptığınız her şeyi başa kakın,

Kendisini beğenmediğinizi hissettirin,

Sürekli geçmişteki olumsuzlukları hatırlatın,

Onu asla takdir etmeyin,

Başkalarıyla kıyaslayın ve aşağılayın,

Hep surat asın, onu asık yüzle karşılayın,

Her fırsatta tersleyin,

Müşterekleri azımsayın, ayrılıkları bulup öne çıkarın, büyütün,

Onu her vesileyle bekletin,

Yaptıklarını asla onaylamayın,

Sürekli sitem edin, şikayet edin, tartışın,

Onun size karşı minnet duyması gerektiğini düşünün,

Sakın ona, kendisini sevdiğinizi söylemeyin.

Çocuklara, ailelerinize ve konu komşuya karşı olan mecburiyetlerden dolayı tahammül ettiğinizi söyleyin,

Yaptıklarından dolayı kendisini asla affetmeyeceğinizi, hakkınızı helal etmeyeceğinizi söyleyip durun!

Sürekli üzgün görünün. Bir insanı hiçbir şey üzüntü kadar ihtiyarlatıp çirkinleştiremez. Yüz ifadeniz ekşir, çene kemikleriniz sıkılır, kaşlarınız çatılır, kırışıklıklarınız derinleşir, saçınız ağarır ve dökülür. Yüzünüzün rengi solar, sivilce ve benzeri cilt hastalıkları oluşur. Yüzünüze bakılacak haliniz kalmaz. Böylece onu kendinizden daha da uzaklaştırır kurtulursunuz!

İstediğiniz, eşinizi uzaklaştırmak ise yapmanız gerekenler bunlardır. Amacınızın bu değilse de, yaptığınız bunlarsa, böyle davranmakla, sonuçta onu kendinizden soğutup uzaklaştırmış oluyorsunuz.

Babalar olarak, çocuklarınızı, size düşmanlık duyguları ile doldurmaya çalıştığınız bir kadının elinde yetiştirmiş olacaksınız.

Anneler olarak; çocuklarınızın, nefret ve düşmanlık duyguları ile dolu bir babaları olmasını sağlamış olursunuz. Bunu istiyorsanız hiç durmayın, devam edin!

"Muhakkak ki Cenab-ı Hak, farfara ve çenesi düşük olana buğz eder.” (Hadis) (Tirmizi) (23)

26 Mayıs 2012 - Hamdi Kalyoncu